Fatih Sultan Mehmet’in Vefatı ve Son Seferi

Fatih Sultan Mehmet, 30 Mart 1432’de Edirne’de doğmuş, 1453’te 21 yaşında İstanbul’u fethederek “Fatih” unvanını almış ve Osmanlı İmparatorluğu’nu bir dünya gücü haline getirmişti. 1481 yılına gelindiğinde, 49 yaşında olan Fatih, Memlük Devleti ile ilişkilerin gerginleştiği bir dönemde yeni bir sefere çıkmaya karar verdi. Tarihçiler, bu seferin hedefinin Memlükler, Rodos ya da Güney İtalya olabileceği konusunda farklı görüşler öne sürse de, Fatih’in bu bilgiyi gizli tuttuğu biliniyor.
27 Nisan 1481’de (27 Safer 886) Kapıkulu Ocakları ile İstanbul’dan yola çıkan Fatih, o sırada zaten rahatsızdı. Tarihi kaynaklara göre, gut (nikris) hastalığından muzdaripti; bu hastalık, eklemlerde iltihap ve şiddetli ağrılara yol açan kronik bir rahatsızlıktı. Üsküdar’a geçtiğinde rahatsızlığı artmış, birkaç gün burada dinlenmek zorunda kalmıştı. Atla seyahat edemeyecek kadar halsiz düşen Fatih, arabayla yola devam etti ve Gebze yakınlarındaki Hünkâr Çayırı’nda (bazı kaynaklarda Tekfur Çayırı) ordugâh kurdu. 3 Mayıs 1481’de, ikindi ile akşam arasında, 49 yaşında vefat etti.
Fatih’in ölümü, hem sağlık sorunları hem de zehirlenme şüpheleriyle tartışmalı bir konu olmuştur. Çoğu tarihçi, gut hastalığının ağırlaşması ve buna bağlı komplikasyonların ölüm nedeni olduğunu belirtse de, Alman tarihçi Franz Babinger gibi bazı araştırmacılar, yabancı arşiv belgelerine dayanarak Fatih’in zehirlendiği iddiasını ortaya atmıştır. Bu iddia, özellikle oğlu Bayezid’in tahta geçiş sürecindeki siyasi çekişmeler nedeniyle taraftar bulsa da, kesin kanıtlarla doğrulanmamıştır.
Taht Kavgasının Gölgesinde İhmal Edilen Cenaze
Fatih’in vefatı, Osmanlı Devleti’nde bir güç boşluğu yarattı ve bu durum, taht mücadelesini alevlendirdi. Fatih’in hayatta kalan iki oğlu, Amasya Valisi Bayezid (34 yaşında) ve Karaman Valisi Cem Sultan (23 yaşında), babalarının vefatıyla saltanat için karşı karşıya geldi. Fatih’in kanunnâmesinde, tahta geçen padişahın “nizam-ı âlem” için kardeşlerini öldürme hakkına sahip olduğu belirtilmişti; bu kural, şehzadeler arasında zaten var olan gerilimi daha da artırıyordu.
Fatih’in vefat haberi, Veziriazam Karamanî Mehmed Paşa tarafından her iki şehzadeye de ulaştırılmak üzere ulaklarla gönderildi. Ancak Cem Sultan’a giden ulak, Bayezid taraftarlarınca yolda engellendi. İstanbul’da ise durum daha kaotikti. Fatih’in ölümü, askerden gizlenmeye çalışılmış ve naaşı, “hamam yapmak üzere” İstanbul’a, Topkapı Sarayı’na gizlice nakledilmişti. Ancak bu gizlilik uzun sürmedi; haber kısa sürede yayıldı ve şehirde anarşi patlak verdi. Askerler, özellikle yeniçeriler, şehri yağmalamaya başladı; gayrimüslim tüccarların ev ve dükkânlarına saldırılar düzenlendi; devlet adamları ise kendi taraftarlarını tahta geçirmek için mücadele ediyordu.
Bu kargaşa ortamında, Fatih’in naaşı sarayda bir odada adeta unutuldu. Veziriazam Karamanî Mehmed Paşa, Cem Sultan’ı destekliyordu; İstanbul muhafızı İshak Paşa, Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa ve Yeniçeri Ağası Kasım ise Bayezid taraftarıydı. Karamanî Mehmed Paşa, yeniçeriler tarafından öldürüldü; bu olay, Bayezid’in tahta çıkışını hızlandırdı. İshak Paşa, Bayezid’i İstanbul’a davet etmek için ardı ardına mektuplar gönderdi. Bayezid, babasının ölüm haberini 7 Mayıs’ta öğrendi ve 21 Mayıs’ta Üsküdar’a ulaştı. Ertesi gün, 22 Mayıs 1481’de, Fatih’in cenaze törenine katıldı ve naaşı, kendi yaptırdığı Fatih Camii’nin haziresine defnedildi.
Cenazenin Trajik Durumu: Çürüme ve Mumyalama
Fatih’in naaşının 19 gün boyunca defnedilememesi, sıcak Mayıs günlerinde ciddi bir soruna yol açtı. Topkapı Sarayı’nda, elbiseleriyle bırakılan ceset, çürümeye başladı ve dayanılmaz bir koku yaydı. Tarihi kaynaklara göre, cenazenin başında geleneksel olarak yakılması gereken mumlar bile üç gün boyunca yakılmamıştı. Bu durum, Baltacılar Kethüdası Kasım adlı bir görevlinin dikkatini çekti. Kasım, durumu Kapucular Kethüdası’na bildirdi; o da İstanbul Muhafızı İshak Paşa’ya iletti. İshak Paşa’nın emriyle cenazenin üzerine mum yakıldı, ancak koku o kadar yoğundu ki kimse naaşa yaklaşamıyordu.
Baltacılar Kethüdası Kasım, bir tahnit ustasıyla (bazı kaynaklarda “usta” olarak anılan bir hekim ya da tabip) birlikte naaşı hazırlamak zorunda kaldı. Cesedin elbiseleri, çürüme nedeniyle bedene yapışmıştı; bu yüzden elbiseler, özellikle sol kol bölgesinden kesilerek çıkarıldı. Bugün Topkapı Sarayı’nda sergilenen bu kesik elbise, olayın dramatikliğini belgeleyen bir kalıntı olarak kabul edilir. İç organları çıkarılan ceset, eski Türk geleneklerine uygun olarak mumyalandı, kefenlendi ve ancak 22 Mayıs’ta defnedilebildi.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, bu olayı detaylı bir şekilde aktarırken, Topkapı Sarayı arşivlerinde bulunan bir belgeden alıntı yapar:
“O halde Hünkâr müteveffa oldu, üzerinde üç gün üç gece mum yanmadı. Vardım Kapucular Kethüdası’na söyledim. Dahi İshak Paşa’ya söyledi, emreylediler, mum yaktılar. Rayihası ucundan kimse yanına varmadı. Ben fakir usta ile bilece içini ayırtladım. Bu zikr olan sözleri kethüdamız dahi bilür…”
“O halde Hünkâr müteveffa oldu, üzerinde üç gün üç gece mum yanmadı. Vardım Kapucular Kethüdası’na söyledim. Dahi İshak Paşa’ya söyledi, emreylediler, mum yaktılar. Rayihası ucundan kimse yanına varmadı. Ben fakir usta ile bilece içini ayırtladım. Bu zikr olan sözleri kethüdamız dahi bilür…”
Olayın Sarsıcı Yönleri ve İktidar Hırsının Göstergesi
Fatih Sultan Mehmet’in cenazesinin bu şekilde ihmal edilmesi, sadece lojistik bir aksaklık değil, aynı zamanda iktidar hırsının devlet düzenini nasıl altüst edebileceğinin bir göstergesidir. Fatih, hayattayken Cem Sultan’ı tahta geçirmek istediğine dair işaretler vermiş, bu da Bayezid taraftarlarıyla Cem taraftarları arasında gerilimi artırmıştı. Cem Sultan’ın babasının vefat haberini almasını engelleyen Bayezid taraftarlarının bu hamlesi, taht mücadelesinin ne kadar acımasız olduğunu ortaya koyar. Cem Sultan, İstanbul’a ulaşamadı ve sonunda Bayezid karşısında yenilerek önce Memlükler’e, ardından Rodos Şövalyeleri’ne sığındı; hayatı trajik bir şekilde son buldu.
Bu olay, Osmanlı tarihinde bir hükümdarın naaşına yapılan en büyük saygısızlık olarak kayıtlara geçti. Fatih gibi, çağ açıp çağ kapatan, İstanbul’u fetheden, devleti bir imparatorluğa dönüştüren bir padişahın cenazesinin unutulması, devlet adamlarının ve çevresindekilerin kişisel hırslarının ne denli kör edici olabileceğini gösteriyor.
Efsaneler ve Söylentiler
Fatih’in naaşının akıbetiyle ilgili bazı söylentiler de ortaya çıkmıştır. Örneğin, 19. yüzyılda II. Abdülhamid döneminde, Fatih Camii çevresinde sellerin yol açtığı hasar nedeniyle bir söylenti yayılmıştı: Fatih’in rüyada “Boğuluyorum, beni kurtarın” dediği iddia edilmişti. Abdülhamid, bu söylentiyi araştırmak için Mehmed Paşa’yı görevlendirmiş; paşa, türbeyi açarak naaşı kontrol etmiş ve bir mumya bulmuştu. Bazı iddialara göre, Fatih’in mumyalanmış cesedi, caminin mihrabının altında gizli bir odada saklanıyordu. Ancak bu hikâyeler, tarihsel belgelerle tam olarak doğrulanmamıştır ve efsane kategorisinde değerlendirilir.
Bir Ders ve Uyarı
Fatih Sultan Mehmet’in naaşının 19 gün boyunca defnedilememesi, iktidar kavgalarının sadece yaşayanları değil, ölenleri bile etkileyebilecek bir yıkıcılığa sahip olduğunu gösterir. Bu olay, tarihin en büyük hükümdarlarından birinin hatırasına yapılan bir saygısızlık olarak değil, aynı zamanda yöneticilere ve devlet adamlarına bir uyarı olarak okunmalıdır: Güç hırsı, en temel insani ve dini vazifeleri bile unutturabilir.
Fatih’in cenazesi, sonunda kendi yaptırdığı Fatih Camii’nin haziresine defnedildi; ancak bu 19 günlük ihmal, Osmanlı tarihine kara bir leke olarak kazındı. Bugün, Fatih’in türbesi, onun büyük mirasını anmak isteyenler için bir ziyaret yeri olsa da, bu olay, iktidardakilere “sonrasını düşünme” konusunda sarsıcı bir kıssa olarak kalmaya devam ediyor.
Kaynaklar:
-
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Belleten makaleleri
-
Erhan Afyoncu, Truva’nın İntikamı
-
Vikipedi, II. Mehmed
-
Topkapı Sarayı arşiv kayıtları ve çeşitli tarihçi yorumları
Latest posts by Ayşe Gültekin (see all)
- Fatih Sultan Mehmet’in Vefatı ve Son Seferi - 3 Mayıs 2025
- YEPYENİ CUMA MESAJLARI DUALI, RESİMLİ 2 MAYIS 2025 - 2 Mayıs 2025
- 2 Mayıs Cuma Hutbesi Konusu ve Tam Metni: Diyanet Cuma Hutbesi Konusu Nedir? - 2 Mayıs 2025